Bu gün önemli.

Hani ‘Büyük sınav öncesi’ son gün ders çalıştırmazlar çocukları, gençleri.

Zira işaretleyecekleri her şık, geleceklerini nasıl ekiliyorsa sınavda.

Siz de büyük bir sınav öncesi bu günü dinlenerek geçirin.

Dinlenerek dedimse, kendinizle, aklınızla, vicdanınızla hesaplaşarak demek istedim.

20’li yaşlarda iseniz, dünü sorgulayın diyemeyeceğim.

Zira, başka bir iktidar döneminde yaşamadınız.

Size tavsiyem, büyüklerinizin “Sen hatırlamazsın, hastane kuyruğundaydık” diye başlayan söylemlerine sakın inanmayın.

Şimdi kuyruklar yok ama size, “Sen hatırlamazsın” diye başlayan söylemler sıralayan emminiz, bibiniz, halanız göz muayenesi için 6 ay sonrasına muayene, 2 yıl sonrasına da ameliyat için gün alabiliyor hastanelerden.

Eğer 40’lı yaşlarda iseniz, gözünüz gibi baktığınız evlatlarınızı karşınıza oturtun, onlara soru sormayın ama kendinize şu soruyu sorun;

“Yahu gözüm gibi baktığım, büyütüp okuttuğum bu çocuklar neden işsiz? Evlilik çağına gelmelerine rağmen neden hala benim elime bakıyorlar?”

Eğer 60’lı yaşlara ulaştı iseniz o zamanda kendinize tek bir soru sorun;

“Ben bu yaşımda iki karık toprak satarken benden akıl sağlığı raporu isteniyor da, 80’li yaşlara gelmiş bu adamların nesine güvenip oy vereyim, bunlara?” diye.

Sonra da kundaktaki gül yüzlü torunuzu kucağınıza alın ve yarın kullanacağınız oyun, o miniğin geleceği için ne kadar önemli olduğunu düşünün yeter.

Daha sonra da  20’li yaşlarınıza, yok yok 20 yıl öncesine ışınlayın kendinizi.

Daha mı mutluyduk, daha mı müreffehtik, daha mı rahat yaşıyorduk, sorularına cevap arayın.

Siz farkında değilsiniz belki ama, güzel ülkemde durum vahim ötesi bir noktaya geldi.

Onları iktidar eylediğimizde de iyi durumda değildi, ülkede de, bizde de.

Ama;

Hiç değilse umutlarımız vardı, gelecek hayallerimiz vardı, kırıntılarıyla yetinsek de yönetenlerin sağladığı fırsat eşitliğine güvenirdik.

Yani, KPSS vardı ama kazananın ataması yapılırdı. Önüne mülakat engeli konularak saf dışı edilmezdi.

Zira iktidarda, beceriksizliklerinde hemfikir olsak da yönetenler, “Okumuş sayısı arttıkça, partimizin oyu azalıyor” diyerek eğitimi tahrip etmek için çaba sarf etmezlerdi eskiden.

O eskiler var ya o eskiler kabine kurarken, tarikatlara kontenjan tahsis etmez, çiftlik kahyasına tarımın, oteller zinciri sahibine turizmin, hastane sahibine sağlığın, özel okullar patronuna eğitimin, damat efendiye ekonominin emanet edilmeyeceğini bilir, işin ehlini arar bulurlardı.

Onlardan önce de enflasyon vardı ama çalışanın, emeklinin maaşı da enflasyon oranında artırılır, enflasyon rakamları ile oynamak akıllarına bile gelmezdi o zamanın yöneticilerinin.

Onlardan önceki dönemlerde iktidar mutfağın ateşini söndürmek için sıvardı kolları ilk olarak.

Nato’nun ikinci büyük ordusuna sahip olmamıza rağmen, bunlardan önceki yönetenler hayat pahalılığından yakınanlara, “Siz bir mermi kaça mal oluyor, haberiniz var mı ?” diye sormazdı mesela.

Bunlardan önce de yol yapılırdı, köprü yapılırdı, havaalanı yapılırdı, hastane inşa edilirdi.

Ama bedelini, yoldan geçen de geçmeyen de, köprüden geçen de geçmeyende, havaalanına giren de, hiç girmeyen de, hastaneye yatan da yatmayan da ödemezdi eskiden.

Hastaya müşteri gözüyle bakılmazdı mesela hastanelerimizde.

Devletin temellerinin atıldığı Ankara Garı, Haydarpaşa Garı gibi tarihi binalar korunur, kollanırdı. Kimsenin aklına bunların otel ya da hastane yapılabileceği gelmezdi.

Ya da, Cumhuriyetin en büyük eseri Atatürk Hava Limanının pistlerinin yok edilmesini düşünemezdi yönetenler.

Atatürk Orman Çiftliği Arazisine, ODTÜ’nün alanına gecekondu gibi kaçak saray inşa etmek kimsenin aklında olmazdı.

Ekonomik olarak, ara rejimlerde bile ortalama yüzde 5 civarında büyür, gelişmekte olan ülkeler arasında en gözde ülke konumunda olurduk eskiden.

Yani ekonomistler, 21 yıllık iktidarınızda çıkıp “Ekonomi bu yıl yüzde 2,5 küçülecek, 250 bin yeni işsiz işsizler ordusuna katılacak” diye demeç vermezlerdi.

Fabrikalar, şirketler, işletmeler Konkordato için mahkeme kapılarında sıraya girmez, altın ve doların Türk Lirası karşısındaki artışı öngörülebilir oranların üzerinde olmazdı.

Hepsinden önemlisi de, iktidar eliyle beslenip büyütülen, koruyup kollanan din adamı maskeli bir hain çıkıp, ülkede iç isyan çıkarmaya kalkışmazdı. Eski iktidarlar bu kadarına izin vermezlerdi.

Devletin kurumları tarikat maskeli asalaklarca işgal edilemezdi mesela.

Okullarda Cumhuriyetin Erdemi, Demokrasinin nimetleri öğretilirdi çocuklara.

Çocuklar fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür olarak hazırlanırdı hayata, her şeye rağmen.

İktidar destekli sendikaların rengi bile bu kadar sarı değildi örneğin.

Ters giden bir şeyler olduğunda, Üniversite Senatoları, odalar, birlikler, dernekler uyarı mesajlarıyla uyarırlardı iktidar edenleri.

Ama ‘bizi uyardı’ diye hiçbir odanın, derneğin, federasyonun, konfederasyonun başkanının başı belaya girmezdi.

Bunlardan önceki iktidar partileri, eski milletvekillerini, partiden kaçmasınlar diye büyükelçi, rektör yapmaz, banka yönetim kurullarına atamazdı.

Bunlardan önceki iktidarlarda, hatta bunların  iktidarının ilk günlerinde hakkında yolsuzluk iddiası bulunan bakan eskileri çıkıp Yüce Divan’a hesap verirlerdi.

Bunlardan önceki iktidarlarda, bir komutan çıkıp komşu bir devleti, konuşmasında uyardığında, o devlette kırmızı alarm ilan edilir, komutanın uyarısının gereği anında yerine getirilirdi.

Sınırlarımız yol geçen hanı değildi örneğin.

Dünyanın mülteci merkezi haline getirmek güzel ülkemi, hiç kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi.

Çaresizlik yüzünden ülkesinden kaçıp Türkiye’ye gelenleri ise, hiç bir Başbakan veya Bakan Avrupa’ya karşı tehdit sopası olarak kullanmaz, “Bindirir otobüslere göndeririz” diye medeni dünyaya aba altından sopa göstermezdi yönetenler.

Evet fakirdik, ama bu kadar çok fakiri yoktu bu ülkenin.

Evet işsizdik, ama bu kadar çok işsizi yoktu bu ülkenin.

Evet demokrattık, bu günden daha fazla.

Hakimlerimiz daha adildi örneğin.

Bu kadar fazla insan hakkında Cumhurbaşkanına Hakaret Davası açılmazdı eskiden.

Ve hiç bu günkü kadar huzur arayan, gelecekten umudunu kesen, hayallerini bile tüketen insan topluluğu yaşamamıştı bu güzel ülkede.

Şimdi anladın mı bu gün neden önemli.

Sen de bir film şeridi gibi geçir gözünün önünden, hayatını, yaşadıklarını.

Geçir ki, yarın huzur içinde gidesin o salona, sınav kağıdında doğru şıkkı işaretleyesin.

Karşına oturttuğun çocuğa, kundaktaki yavruya karşı sorumluğun bunu gerektirmiyor mu?