Sen, okullardan Türkçe bile bilmeyen adamı doktor, mühendis olarak mezun edersen,
Sen, diplomasının gerçek olup olmadığını bile incelemeden devletin kadrosuna adamı doktor olarak alır ve benim sağlığımdan sorumlu kılarsan,
Sağlığıma hükmeden bu adamların bazıları MOSSAD ajanı çıkarsa,
Sen, Kazancılar Çarşısı’ndaki sarrafa, kuyumcuya güvenlik gerekçesiyle hava kararmadan dükkân kapattırırken, Sahabiye’deki kuyumcunun gece ve Pazar günleri bile çalışmasına izin verirsen,
Sen, kendi yurttaşının açtığı bakkal dükkânını bin bir türlü vergi ve harç ödemeye mahkûm etmişken, kim olduğu, nereden geldiği belli olmayan adamın açtığı bakkal dükkânında satılan ürünlere bile bakmazsan,
Sen, kendi yurttaşlarının içerisinde 250 bin eczacı işsiz gezerken, Suriyeliye istediği kentte eczane açma yetkisi verir, Suriye’den kaçak yollarla gelen ne idüğü belirsiz ilaçların satışına göz yumarsan,
Sen, kendi yurttaşına muayene için 3 ay, tetkik ve tahliller için 6 ay sonrasına gün verirken bu insanlara hastanelerde muayene ve tedavi önceliği koyarsan,
Kısacası, hayatın her alanında kendi yurttaşına hayatı zehir ederken bunların her alanda önünü açarsan, onlar da köpeksiz köyde değneksiz gezmeye başlar.
Bırak dili, bırak uyumu, adamlar senin fırınlarında pişen ekmeği bile yemiyor, kendi damak tatlarına göre üretiyorlar ekmeklerini.
Hatırlayın geldikleri 8-10 yıl öncesini; dün gece istenmeyen olayların yaşandığı Melikgazi’nin o dönemki Belediye Başkanı, bugünün Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından ilçedeki parkları Türkçe ve Arapça tabelalarla donatmıştı.
Hastanelerimizde Arapça kullanılır hale gelmişti.
Kamunun tüm imkânları bu azınlığa göre yeniden yapılandırılmıştı.
Kısacası onlar geldikleri günden bu yana, Türk milletine uyum sağlamak yerine kendi hayat tarzlarını dayattılar bize.
Bizim kadınlarımız bir doğururken, onlar beşer beşer doğurmaya başladılar.
Kamu tarafından sırtları sıvazlandıkça işimizi elimizden aldılar, evlerimize 3 kuruş fazla ödeyerek yerleştiler.
Akıl almaz bir kayıtdışı yapılanma oluşturdular güzel ülkemde.
Gidin bu insanların işlettiği bir bakkal dükkânına, ekmekten ciklete kadar tamamı merdivenaltı üretim ya da kaçak yollardan ülkeye getirilmiş Suriye malı ürün.
Ve dün gece sabır taşı çatladı.
Dün geceki öfkeyi siz 6 yaşındaki kız çocuğuna yapılan sapıkça saldırı mı sanıyorsunuz?
Dün geceki öfke, öz yurdunda parya haline getirilmiş insanların, hayat haklarının başka bir ülkeden gelenlere, kamu tarafından hediye edilmesine duyulan tepkiydi.
Dün geceki öfke, barınma hakkı elinden alınarak başka bir ülkenin insanlarına sunulmasına duyulan tepkiydi.
Dün geceki öfke, eğitimden sağlığa tüm imkânların bu azınlığa göre planlanmasına duyulan öfkeydi.
Dün geceki öfke, parklarından sahillerine kadar sosyal hayat alanları, ülkemize yerleşen bir azınlık tarafından ellerinden alınmasına duyulan öfkeydi.
Bu öfke seli, “Benim sahibi olduğum ülkeye gelen herkes misafirimizdir. Ama misafirliğini unutup benim efendim gibi davranmadığı sürece...” mesajıydı.
Dün geceden sonra bu ülkenin öncelikli sorunu yabancılar sorunudur artık.
Zira, Türkiye’nin ortak vicdanını temsil eden bir kentte, Kayseri’de sabır taşı çatlamıştır.