Eğer bir toplumda, toplumu birbirine bağlayan moral değerler tükenirse, hepsinden önemlisi umut ve yaşama sevinci biterse, o toplum yavaş yavaş ölür.

Ruhen ölür, moralmen ölür.

Kentin en hareketli noktasında insanların önünüzden aktığı bir köşeye oturun.

Önünüzden geçen kalabalığı izleyin, yüzlerine bakın. Mimiklerinden yaşadıkları ruh halini irdelemeye çalışın.

Göreceğiniz tablonun özeti;

“Mutlu ülkenin mutsuz ve karamsar insanları”

İnanın yüzü gülen, mutluluğu yüzünden okunan kimseyi göremezsiniz.

Her yüzde derin bir düşünce dalgası.

Her portrede, ciddi bir gelecek kaygısı ya da sınav stresi.

Tabii, her şeye rağmen tempolu yürüyüşünü bozmadan elindeki cep telefonu ile mesajlaşan ya da konuşanların sayısı da az değil.

Ama onların da mutluluk noktasında yüzlerinde anlamsız bir ifade var.

Geçlerin yüzünde gelecek kaygısı, orta yaşlıların yüzünde geçim sıkıntısı, yaşlı ve emekli kesimin yüzünde anlaşılmaz bir karamsarlık, güvensizlik.

Toplumu böylesi zamanlarda bir arada tutan ona moral veren makamları işgal edenler milleti bölüp parçalamak adına kürsülerden birbirine höykürüyor ve umut adına ne varsa yıkıyorlar.

Türkiye’m bir Zücaciye Dükkanı sanki ama, filin uğrak verdiği bir Zücaciye dükkanını andırıyor.

Nereye yönelsek elimizde kalıyor.

Önce fay hatları ile böldüler bu milleti.

İnanan, inanmayanlar diye.

Sonra, Alevi dediler, Kürt dediler, Çerkes dediler, Roman dediler, Boşnak dediler, kılcal fay hatları ile sürdürdüler bölme işlemini.

Atatürkçü-Abdülhamitçi dediler bölündük ardı sıra.

Amerikancı dediler böldüler, Rusçu dediler bölmeye devam ettiler.

Türk Milli Eğitimini parçaladılar içini boşalttılar, parası olanın çocuğuna iyi bir eğitim, olmayanın çocuğuna ise cehalet yuvaları oluşturdular okul diye.

Sübyan Okulları açılmasına göz yumdular, Medrese Kültürü ile yeniden tanıştık.

Cumhuriyet’in mirası değerlerimizle başladılar.

Cumhuriyetin hastanelerini kapatıp özel sektörün yaptırdığı devasa binalar diktiler.

Sonra fabrikalarına el attılar.

Kimini sattılar, kimini kapattılar ve arsalarına TOKİ Binaları diktiler.

Üretim kalmayınca işsizliği iliklerimizde hissettik.

Kamuda Liyakat Sistemine de el attılar ve KPSS’de Türkiye Birincisi olan insanları bile mülakatla devre dışı bırakıp, parti merkezinden gelen listelerdeki insanlara açtılar kamunun iş imkânlarını.

Her vilayete en az 1000 kişilik devasa cezaevleri inşa ettiler.

İşsizliğin yaratacağı tahribatı önlemek için ‘Toplum yararına çalışma’ adı altında kamuya doldurdular hamili kartlıları, yılın 9 ayı maaşa bağladılar.

Yeni İnfaz Koruma Memurluğu Kadroları, Bekçilik Kadroları ile işsizliği kontrol etmeye çalıştılar.

Üniversitelerimizden nitelikli kadroları tasfiye edip, ‘Ben cahilin ferasetine güveniyorum’ diyen yöneticiler atadılar.

Üniversiteleri aile işletmesine çevirdiler, baba rektör, oğul dekan, gelin genel sekreter olarak görev yapıyor artık.

Damatları da unutmamak lazım, asansörle yükseltilenlerini tabii.

İçeriyi bir düzene! Soktuktan sonra dışarıya da el attılar.

Komşularla sıfır sorun dediler, sıfır komşu sistemini hayata geçirdiler.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin genetiğini bozdular. Bardak toplayan generaller yetiştirdi Şanlı Türk Ordusu.

Sonuç;

Yüzü gülmeyen, umutları bile çalınmış, gençliği gelecekten umudunu kesmiş, konuşanın, yazanın yargı baskısıyla susturulmaya çalışıldığı Ağır Yaralı Bir Demokratik Rejim inşa etmeyi başardılar.

Açın bakın uluslararası verilere.

Bu verilerde, toplumsal her değerde nal topluyor güzel ülkem.

Yolsuzlukta, Kara Parada, Sınır Güvenliğinde, İnsan ve uyuşturucu Kaçakçılığında lider, Eğitimde, Basın Özgürlüğünde, Demokratik değerlerde, insani ne varsa her alanda nal toplayan bir Türkiye.

Yani Sevgili Dostlar;

Cennet gibi bir ülkede, Cehennem hayatı yaşıyoruz.

Hem de ne cehennem.

Her ay çuvalla kira ödediğimiz evlerimize bile giremez olduk artık.

Ama maşallahları var yönetenlerin.

Depremin, depremlerin yarattığı travmayı sakal uzatarak, tozlu ayakkabılarla sindirmeye çalıştırıyorlar.

Tam bir zavallılık seremonisi.

Efendi, sakal uzatacağına bu ülkenin kurucusunun kararlılığını örnek al.

Ömrü savaş cephelerinde geçmiş, milletine "Size ölmeyi emrediyorum" diyecek kadar yürekli bir lider, Atatürk'ün hiç bir karış sakal, tozlu ayakkabı ile fotoğrafını gördünüz mü?

Ya da Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan depremlerde, Kayseri gibi etkilendiği halde afet bölgesi ilan edilmeyen ve torpille ilan edileceği söylenen bir vilayet.

Ne genelimizde, ne yerelimizde, ne kadar hasret kaldık, kararlı ciddi devlet adamlarına.

Yazık ettiniz bu güzel ve büyük ülkeye.

Yazık ettiniz kendinize.

Tarih de millette sizi lanetle anacaktır.