Bu yıl mübarek Oruç Ayı, her yılın aksine zor bir zamana denk geldi.
Enflasyonun kontrolden çıktığı, ekonomik verilerin hiç birinin tutmadığı, Türk Lirası alım gücünün en dip noktaya geldiğinin bakan tarafından da kabullenildiği bir dönem.
İftar sofralarının olmazsa olmazlarından Pastırmanın yerini turşu, Sucuk içinin yerini bulgur pilavı, hurmanın yerini bulunabilirse kuru kayısının alacağı bir ramazan yaşayacağız.
Üstüne üstlük, Oruç Ayı’nın ilk Pazartesi Sabahı, bastırılmış, kalem oyunları ile azaltılmış enflasyonun tüm çabalara rağmen yükselmeye devam ettiği gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.
Güzel ülkem tam bir gıda krizi ile yüz yüze.
Yıllardır evimizin mutfağının olmazsa olmazı 25 kiloluk un, geçen yıldan bu güne 110 liradan 238 liraya çıkmış.
Undan bahsediyorum, undan.
Geçen yıl Ramazan Ayında 2,5 liraya aldığımız sofraların olmazsa olmazı Ramazan Pidesi 9 lira olmuş.
Kırsal kesimde yaşıyorsunuz diyelim.
Geçen yıl 105 liraya yenilediğimiz tüpgaz için 310 lira ayırmanız gerekiyor.
Çiftçi, yüzde 150 artan mazot, yüzde 250 artan gübre fiyatları yüzünden traktörünü çalıştıramıyor, binlerce hektar arazi ekilip biçilemez hale geldi.
Sütünü sağıp sattığı 3 inek ile geçimini sağlayan yurttaş, yem fiyatlarının ulaşılmaz hale gelmesi yüzünden danalarını sattı, ineklerini kesime yolladı.
Daha da acı olanı, etin, sütün, yumurtanın sofraları terk ettiği, sağlıksız nesiller yetiştirmeye başladığımız günlerden geçiyoruz.
İşte böylesi bir cehalet döneminde Tıp Öğrencisi çıkıyor, Türkiye’nin Başkentinin neresi olduğunu bilemiyor, yetmiyor salondakilere soruluyor ve yüzde 60’ı ‘Ankara’ diyemiyor.
Yani, Cahil Nesil Projesi tuttu iktidarın.
Bu sıkıntılı süreçte, Kayseri’nin yetiştirdiği Saray Gazetecisi, şöyle bir paylaşım yapmış, Sosyal Medya Sitesinden;
“Ama bütün mesele sadece “yağ, un, tuz, şeker” mi? Vatanınız olmayınca elinizdeki unlarla kaybedilmiş özgürlüğünüzün helvasını mı kavuracaksınız? “Vatanın selameti” sadece Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin meselesi mi? Diğerleri bu vatanda siyaset yapmıyor mu?”
Bak Efendi.
Bu vatanın selameti, bağımsızlığı, uluslararası antlaşmalarla, Reisinin “İki Ayyaş” dediği kahramanlarca 100 yıl önce güvence altına alınmıştır.
Senin bahsettiğin selamet ‘Vatanın Selameti’ değil, ‘Satanın Selameti’ olur ancak.
Güzel ülkemin yaşadığı sıkıntıların, vatanın selameti ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Eğer kalemşörü olduğun bu iktidar, sokmasaydı güzel ülkemi Ortadoğu Bataklığına, sessiz kalmasaydı Ege Adalarının sessizce işgal edilmesine, ‘Bu Can bu bedende olduğu sürece’ dedikten 3 gün sonra çark edip gelen telefon talimatı ile bıraktırmasaydı papazı yattığı cezaevinden, Vatanın Selameti, Vatanın Bağımsızlığı konusunda sıkıntı yoktu, şüphe yoktu.
Yumurtanın 3 katı, sıvı yağın 4 katı, ekmeğin 5 katı artmasının vatanın selameti ile ne ilgisi var.
Dış güçler mi dedi, “Faizi düşürün, parası olanlara da Kur Garantili Mevduat hesabı açtırın, devletin bütçesinde kalan kırıntıları da onlara pay edin” diye.
Eğer, senin iktidarının önde geleni çıkıp, “İki kaya parçası için savaş mı çıkaracağız” diye höykürürken, bir namuslu adam çıkıp, Azeri Milletvekili Neriman Nerimanov’un, diğer Azeri Milletvekili Ali Haydar Karayev’e dediğini deseydi, bu gün her alanda güzel ülkem bu günkü acınası noktada olmazdı.
Ama seni ve senin gibileri de çok iyi anlıyorum.
Sayesinde semirdikleriniz yarın-bir gün koltukları boşaltmak zorunda kalırsa düşeceğiniz durumu az-çok tahmin ediyorum.
Soytarılık yapın, yalakalık yapın, beni zerrece ilgilendirmez.
Ancak bu ülkenin bağımsızlığı, bu vatanın bölünmezliğini masaya sürüp, başarısızlıklara kılıf dikmeye kalkışırsanız, işte o zaman birileri size dur der.
Kardeşim millet aç aç.
Sen neden bahsediyorsun.
Derdin, tasan Vatanın Selameti olsaydı, bir avuç mutlu azınlığa güzel ülkemin tüm kaynaklarının peşkeş çekilmesine seyirci kalmaz iki satır yazı yazardın.
O nedenle, bundan sonra Vatan, Bayrak, Ezan gibi kavramları birilerinin selameti için kullanmaya, bu kavramları kumar masasına sürmeye kalkışma.
Tamam mı?