15 Temmuz Kalkışması, tam 40 yıldır bu milletin manevi boşluğunu hurafelerle dolduran, beyinlerden düşünme yetisini kaldırıp, 'Hocaefendi sizin için düşünür' ilkesini yerleştiren, Cennet'ten yandaşlarına yer ayırdığını söyleyecek, hatta Şefaat edebilecek kudrette olduğunu iddia edecek kadar karanlık bir yapının, hakimiyet sağladığı Türkiye Coğrafyasında Mutlak Hakimiyeti elde etmek için yapılan bir kalkışmadır.
Şükür ki, başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
15 Temmuz, Tarikatları, Tekkeleri, Zaviyeleri kapatan, tek adam hakimiyetini bitiren, onun yerine milletin mutlak iradesine zemin hazırlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun bu ülkeye kazandırdığı değerlerden intikam almak için sinsi bir şekilde örgütlenen hain bir planın kalkışma tarihidir.
Kısacası 15 Temmuz, din maskesi, tarikat maskesi takmış bir ihanet çetesinin Türkiye Cumhuriyeti'ni bitirme girişimidir ve başarılı olamamıştır.
Zira, 15 Temmuz gecesi bu halk sokaklara dökülürken, ellerde bayrak, dillerde 'Demokrasi' kelimesi vardı.
Hatırlayın 16 Temmuz Sabahını, iktidar partisinin genel merkez binası boyunca Atatürk Posteri asılmıştı.
Çünkü biliyorlardı ki, demokrasinin olmadığı ülkelerde, bazen sapık bir anlayış iktidar olabilir. Bilimi, teknolojiyi yasaklar. Dünyanın döndüğünü bile inkar eder. Hatta bazen kadının bir memeli hayvan olduğuna, hem de bilimsel bir toplantıda karar verdirilebilir.
15 Temmuz’un yarattığı travma daha uzun yıllar ülkenin üzerinde karabasan gibi duracaktır.
Zira siyasi ve ekonomik ayakları hala aramızdadır.
Yapılan operasyonlarda yakalanıp cezaevine sokulanlar ve bu yapıy hizmet ettiği bilinen ancak dokunulmayanlar, bunun en çarpıcı örneğidir.
Demek ki, cehaletin pençesine itilmiş toplumlarda din maskeli yobaz sürüleri halkın dini duygularını kullanıp paralarını iç etmekte mahirdir.
Din maskeli ihanet yapılarının panzehiri sağlam demokratik yapılanmalardır.
Zira demokrasilerde, Vatan kavramı vardır, Millet kavramı vardır, Özgürlük kavramı vardır, İnsan Hakları kavramı vardır. Kadın demokratik ülkelerde erkekle aynı statütedir. Kadın memeli bir hayvan değil, saygın bir fert olarak kabul edilir. Her vatandaş 4-5 yılda bir olsa da, sandık başına gidip yöneticisini değiştirme hakkına sahiptir. Yasalar önünde Cumhurbaşkanı ile Çoban Mehmet aynı ceza kanununa göre yargılanır. Yönetenin ihsanına göre değil, yasalarla belirlenmiş haklar çerçevesinde geçimini sağlar. Hastalandığında doktora gitme, çocuğunu kamu okullarında okutma gibi haklara sahiptir.
15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL sürecinde ve sonrasında hayata geçirilen uygulamalar ve alınan kararlara baktığımızda malesef yönetenlerin bu hain yapılanmadan hiç ders almadıklarını esefle, üzüntü ile izlemeye devam ediyoruz.
Milli Eğitim Sisteminde yapılan ve kademe kademe uygulamaya konulan müfredat bunun en çarpıcı göstergesidir.
Şu gerçeği herkesin bilmesi gerekir.
Sadece ülkemizde değil, dünyadaki bütün tarikat yapılarının öncelikli hedefi, bulundukları ülkelerde etkili olmak, müritlerini devletin kilit noktalarına yerleştirmek, parasal kaynaklarını zenginleştirmek, nihai hedefleri ise şeyhlerini ülkenin başına yönetici olarak getirmektir.
Ama maalesef, 15 Temmuz'un hemen ertesi, meydanlarda demokrasi diye haykıranların arasına hem de birbirini tanıyacak kıyafetlerle yerleşen çeşitli tarikatlar, utanmadan, yüzleri kızarmadan demokrasi için gösteri yapmış, bu millet kendilerini şaşkınlık ve hayranlıkla seyretmiştir.
Şimdi, FETÖ dışında kalan tarikatların devletin çekirdeğine yerleşme mücadelesini izliyoruz hep birlikte.
Sadece bu kadar mı, ’12 yaşında kız çocuğunun evlenebileceğini’ iddia eden manşetler atıyorlar, gazete tanımlı paçavralarında. Türk Medeni Kanununu koydular hedef tahtasına.
Yahyalı Cemaati, Menzil Cemaati, Cübbeli Cemaati gibi yapılar devlet kademelerinde fink atmaktadır. Yandaşlarını kamuya ve meclise yerleştirmek için adeta yarışmaktadır.
Büyük Kentlerin Meydanlarında Tarikat Ayinleri düzenlenerek taraftar toplanmaktadır.
Bir yandan da, 15 Temmuz darbe girişimini, demokratlar, cumhuriyetçiler planlamış gibi bir hava yaratılmak istenmektedir.
Bu ülkenin idaresinde söz sahibi olan herkesi uyarmak istiyorum;
Türkiye Cumhuriyeti bunca ihanete, bunca iç ve dış tezgaha rağmen bir asra yakındır ayakta kaldı ise, bunu Laik, Demokratik, Hukuk Devleti ilkelerine borçludur.
Ve unutmayınız, kamuya doldurmaya çalıştığınız bu yapıların başındakiler, güce eriştikleri gün önce sizin önlerinde diz çökmenizi isteyeceklerdir.
Yani 10 yıl sonra Pensilvanya'ya gitmek zorunda olmazsınız belki, ama Adıyaman, Ama İstanbul ama başka bir şeyhin dizinin dibine sık sık uğramak zorunda kalabilirsiniz.
O nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yeniden yapılandırıldığı bir dönemde, bırakın ülke ve kent dinamiklerini, işlerini yapsınlar, rahat çalışsınlar.
Yargı, hainleri toplayıp yargılasın, yürütme liyakat esasına göre yeniden yapılandırılsın.
Zira en tepelere öyle adamlar atanıyor ki, iktidarın 15 Temmuz sürecinden ders almadığını gösteren atamalar, görevlendirmeler toplumu rahatsız edecek boyutlara ulaştı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğinin de Cumhuriyet ve Demokrasi'den geçtiğini hala 15 Temmuz'a rağmen görmediyseniz diyeceğim yok.
Ama unutmayın, tarikat ve cemaatlerin kan davasına çevirdiği bu süreç, eğer devlet mekanizması ile içli dışlı olmayı sürdürürse, yarın farklı bir isimle, farklı bir kılıkla yine hortlayacak, yeni bir 15 Temmuz'un yolunu açacaktır.
Bu güzel ülkeye bunu yapmaya hakkımız yoktur.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığımız, kirli emelleri bulunan bu yapılara karşı çok radikal önlemler almak zorundadır.
Uydurulan değil, indirilen dinde, bu ülke insanlarını buluşturmak zorundadır.
Aksi halde, 15 Temmuz sonrası yaptığınız gibi 'Geç farkettik' mazeretine 10 yıl sonra yeniden sığınmak zorunda kalabilirsiniz.
Kur'an ve Gerçek islamın içerisinde tarikat yoktur. Cemaat yoktur. Şeyh yoktur. Tekke yoktur, Zaviye yoktur.
Ama ilim adamı vardır, bilim adamı vardır. İnsanlığa hizmet eden alimler vardır.
Söyler misiniz, hala uzaya çıkıldığını kabul etmeyen, yandaşlarının ürettiği nalını alana cennet vaadinde bulunan, yanmaz kefen reklamı yapan Cübbeli gibilere mi ilim adamı, bilim adamı diyeceğiz.
Ya da rüyasında her gece Peygamber Efendimiz ile görüştüğünü iddia eden Fetullah gibi şarlatanlara mı inanmaya devam edeceğiz.
Her din, her inanç grubunun bile özgürce inançlarını yaşamasının en güvenli yolunun Demokrasi ve Cumhuriyet olduğunu unutmayalım.