BİZ, SİZE YETEMİYORUZ, BİZE NASIL YETELİM?

Dün sosyal medyaya düşen fotoğraflar ve görüntüler beni eskilere götürdü.

Türk Milletinin mutfağındaki tencereyi kaynamaz hale getiren iktidarın Belediye Başkanı, Dünya standartlarında bir 'Mutfak Sanatları Merkezi inşa etmiş. Tanıtımı yapanın videosunu izliyorum, diyor ki, "Mutfakta kullanılan kapların çeliğini bile dikkate aldık, perdeler özel olarak diktirildi.."

Bu görüntüleri izlerken 14-15 yaşlarıma gittim ve o yaştan bu yana gazetecilik yaptığım eski Kayseri, bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden.

Buyurun, Kayseri’nin yakın tarihindeki hazin ve hüzün dolu hikayesine;

70'lı yıllarda kabinede Kayseri’den 2 bakan, Ziya Müezzinoğlu ve Mehmet Yüceler vardı.

Biri Maliye, diğeri o günkü tanımla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı.

Yani Cumhuriyetin Kasası da Gıdası da Kayserili iki kişiye emanetti.

Kriz yılları.

Ziya Müezzinoğlu deyip geçmeyin.

Cumhuriyet Tarihinin 'Denk Bütçe' yapan ve tutturan ilk bakanıydı.

Yüceler'i ise anlatmama gerek yok, kime sorarsanız fedakarlığını, çalışkanlığını anlatıverir size.

Her gelişlerinde bu kente bir müjde getirir, kısıtlı bütçe imkanlarından kentin hak ettiği payı almasına özen gösterirlerdi.

Mesela ‘Gıcık Tüneli’nin temeli o dönemde atılmıştı.

Tamamlandı ama sulama sistemleri yapılmadığı için Zamantı akmaya, biz bakmaya devam ediyoruz.

TRT’nin, Radyo Reklamları Kayserililerin Demirbank’ı ile başlar, Kayseri’de kurulu bir fabrikanın, “Dur, Türkiye’de Ulubaş var” reklamı ile biterdi.

Türkiye’de meyve suyuna adını veren bir kurum vardı, Meysu..

Hala Anadolu'da ‘Meyve suyu’ yerine ‘Meysu’ adı kullanılır.

Bölgedeki bağlarda, bahçelerde yetişen ürünler kamyon kamyon getirilir, meyve suyuna dönüştürülürdü.

Türkiye’nin en büyük Dokuma Fabrikalarından biri, Sümerbank Dokuma Fabrikası’nın tezgahlarında emek ve alın teri ekonomik değere dönüşürdü.

Türkiye’nin en önemli Halı Şirketleri Kayseri’de idi ve Anadolu'daki köylerde binlerce tezgahta halı dokutur, köylere önemli bir gelir aktarırlardı.

İpek Halıcılığının Merkezi haline gelmişti Kayseri.

Ta ki Çin Malı halılar piyasaya girene kadar.

Hayırseverler bir araya gelip inşa ettikleri bir Fabrikayı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hediye etmişti mesela.

Bu gün hala, uçaklarımızın batarya ve akü sistemlerinin üretildiği Aspilsan’ı.

Pastırma ve Sucuk denilince akla Afyon ve Kastamonu değil sadece Kayseri gelirdi o yıllarda.

Bölge Hayvancılığının Sigortası Et ve Balık Kurumu Kombinamız vardı, yüzlerce işçinin, bölge besicisinin sigortasıydı.

Kapatıldı, şimdi arsasına TOKİ binalar yapmış diyorlar.

1980 Eylül’ünden sonra değişmeye başladı her şey.

Kayseri’de ekonominin temel taşlarını oluşturan devasa kurumlar genel merkezlerini İstanbul’a taşıdılar.

ANAP’ın iktidar olması ile başlatılan Özelleştirme Politikaları sayesinde ilk kapısına kilit vurulan kurum Sümerbank Dokuma Fabrikası oldu.

Hemen karşısında bulunan ve kumaş ihtiyacını Sümerbank Fabrikasından temin eden Askeri Dikimevi İstanbul’a taşındı.

Meysu ve Meybuz kapatıldı sonra da haraç-mezat elden çıkarıldı.

Türkiye’nin en gözde Makine Halıcılığının Lokomotifi olan Atlas Halı Kayseri’den taşındı.

Dönemin işçi kuruluşu Garipsu kapandı.

Demirbank artık hatıraları süslüyor.

Elit, varlıklı aileler terk etti kenti daha sonra.

Son 23 yılda neler oldu derseniz..

Sümerbank dokuma Fabrikası Sahasının bir bölümü konutlaştırıldı, bir bölümü üniversiteye bağışlandı neyse ki.

Karşısındaki Dikimevi arazisinin üzerinde modern bir Adliye Sarayı inşa edildi.

Et ve Balık Kurumu Kombinası, ‘Etmeyin, siz kombinayı kapatarak bölge hayvancılığını yok ediyorsunuz’ uyarılarına rağmen kapatıldı.

TOKİ’ye kaldı sahası.

Memleket Hastanesi olarak bilinen ve Tekel’in kullandığı tarihi bina esrarengiz şekilde yandı, arkasından özel bir hastaneye satıldı.

Daha Çinkur'u, Taksan'ı, Kayseri Tekstil'i, Saray Halı'yı, Garipsu'yu anlatmıyorum bile.

Ya da temeli atılan ve tamamlanmadan tasfiye edilen işçi kuruluşlarını.

Hafta sonları, Kayseri'deki binlerce taraftarın takımlarını desteklemek için bir araya geldikleri Atatürk Stadı Sahasında bir AVM ve bir Otel ve rezidanslar inşa edildi.

Eski Hal binamız vardı.

Her sabah onlarca kamyonun taze sebze-meyve getirildiği.

Artık yok.

Parsellendi, hatırlı rakamlara, sonranın zenginlerine satıldı.

Şimdi yerinde estetikten yoksun beton grisi devasa binalar var.

Ve maalesef, 100 yılda oluşan bu kıymetli taşınmazların paraları da hoyratça yok edildi.

Tam 35 yıldır raylı sistem konuşuldu Kayseri’de.

Bir tramvay sistemi geldi, getirildi Allah var.

Ama karşılığında, kent trafiği içinden çıkılmaz hale sokuldu.

‘Bari Cumhuriyet Meydanında yeraltından geçsin’ diyenlere kulak asılmadı.

Ha unutmadan son 20 yılda da seçip gönderdiğimiz vekiller hep söz verdi, hızlı tren için.

Hatta tam 12 sene önce Mehmet Özhaseki “Hızlı tren bu ay ihale ediliyor. 2020’de bitecek. Sonra ver elini Ankara, ver elini Antalya” demişti.

Antalya'dan vazgeçtik, Ankara-Sivas hattını Kayseri ile irtibatlayacak kılçık inşaatı başladı, bakalım ne zaman bitecek.

Tam 22 yıldır sırt üstü yatan vekillerimiz var.

Artık sokağa çıkmaya bile gerek görmüyorlar. Bayramdan bayrama görüyoruz yüzlerini.

İçlerinden bazıları yerlerini çocuklarına bıraktı.

Torunlarını hazırlayanları bile var.

Siz de diyeceksiniz ki, ”Madem çalışmadılar, madem çalışmıyorlar niye seçiyorsunuz?”

Biz seçmiyoruz ki, reis seçiyor, biz onaylıyoruz sadece.

Kayseri’de bir söz vardır;

“Hayırlı evlat katar, katar yer.

Hayırsız evlat satar satar yer.”

Son yıllarda satıp satıp yiyen türden yönetenlerimiz çok oldu.

Sattılar, sattılar yediler yani.

Bir şey katmadılar bu kente.

Gelelim daha yakınlara.

Gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan belediye yönetimlerimiz oldu, olmadı değil.

Mesela 20197'a kadar imkanlar ölçüsünde yeni şeyler ortaya koymaya çalışan Mustafa Çelik gibi.

Bu gün sıfırı tüketmiş bir bütçeyle çalışan, bir yandan da, torunların, tosunların baskısı ile onlar için villa arsaları üretmeye başlayan Dr. Memduh Büyükkılıç gibi.

Büyükkkılıç, Mustafa Çelik'in temelini attığı Kent Park'ı kaderine terk etti, yerine 6 yıllık bir çalışma sonucu TOKİ'ye bir Millet Bahçesi yaptırdı.

İçinde neler yok ki.

Özel olarak döşenmiş Mutfak Sanatları Merkezi yeni tamamlandı.

Lüks, görkem ve Şaşaayı Melih'in kopyası kapıdan içeri girerken hissediyorsunuz.

İddia ediyorum, bir anket yaptırın, açıldığı günden bu yana böyle bir tesisi gördüğünü, gezdiğini söyleyeceklerin oranı yüzde 20'yi geçmez bile.

Kentin Can yakıcı sorunları yerine göstermelik hizmetlerde çağ atladık kısacası.

Belediye Başkanlarımız, Ankara ve İstanbul gibi Belediyelerin ortaya koydukları halktan yana performansa bakıp bakıp iç geçiriyorlar.

Zira bu kentte ufuk kalmadı.

Geleceği planlayacak, yeni şeyler ortayla koyacak nitelikli insan bırakmadık.

Yeni adına, gündeme getirilebilecek proje kalmadı.

Başkanların çevresini, ikinci kuşak tosunlar sardığı için sadece kendilerine emredileni yerine getiriyorlar.

Kısacası, halktan, toplumdan yana değil, bir avuç mutlu azınlıktan yana bir belediyecilik sergileniyor.

Ya da Ankara’dan verilen talimatı yerine getirmenin ötesine geçmeyen bir anlayış hakim Kayseri’de..

1980 sonrası Turgut Özal Malatya’yı, Mehmet Keçeciler Konya’yı, Mustafa Taşar Gaziantep’i ihya etti.

AKP İktidarının ilk Başbakanı Kayseri’den Abdullah Gül idi.

Ama buna rağmen bazı dönemler Konya’nın tek bir projesine ayrılan ödenek kadar yıllık ödenek alamadı Kayseri.

Ve 1980 öncesi Kayseri gelişmiş iller sıralanırken 6 bilemedin yedinci sırada yer alırdı.

Bu gün en iyimserinden 12. Sıradayız.

Kayseri varken esamisi okunmayan Gaziantep, Konya, Denizli gibi vilayetler bize kalkınmışlıkta sol çekti.

Biz bu durumdan yakınınca Ankara bize cevap veriyor;

“Siz size yetersiniz..”

Siz ne diyorsunuz birader.

Biz artık sizin önümüze koyduğunuz ve seçtirdiğiniz Ululara! yetmez hale geldik.

Daha doğrusu biz bize değil, biz size yetemiyoruz artık.